Lozan Antlaşması neden önemli, Türkiye niçin güncelleme istemişti?
Bugün, Lozan Antlaşması’nın imzalanmasının 101. yıl dönümü.
24 Temmuz 1923’te imzalanarak ertesi yıl yürürlüğe giren ve modern tarihin en önemli hukuki metinleri arasında sayılan Lozan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu anlaşması olarak kabul ediliyor.
Türkiye’nin son yıllarda Lozan Antlaşması’nın güncellenmesi gerektiğini savunması, Lozan’ın neler içerdiği ve neden önemli olduğu sorularını da tekrar gündeme getirdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz yıllarda Batı Trakya’da yaşayan Türk azınlığın yaşadığı sıkıntılara ve Ege Denizi’ndeki durum nedeniyle ortaya çıkan sorunlara dikkat çekmişti. Yunanistan hükümeti de Lozan’ın “müzakere edilemez” olduğu savunuyor.
Erdoğan bugün AKP Meclis Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada da, “Yunanistan’ın tüm adımlarını takip ediyor, ihtiyaç halinde müdahalede bulunuyoruz. Bundan sonra da Batı Trakya’daki Türk azınlığa kol kanat germeye devam edeceğiz” dedi.
Lozan Antlaşması’na dair önemli bazı konu başlıklarını derledik:
TBMM hükümeti, İngiltere, Fransa ve İtalya imzalamıştı
Kurtuluş Savaşı’nın sonlarında Ankara hükümetinin Büyük Taarruz’dan zafer elde etmesinin ardından Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalandı. Antlaşmaya Ankara’da bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) hükümeti, İngiltere, Fransa ve İtalya imza koydu.
Bu antlaşmanın ardından Ankara hükümeti, Ekim 1922’de toplanacak olan barış konferansına davet edildi. Yazılan mektupta, Lozan’da toplanacak olan konferansın amacı “Doğu’da savaşa son verecek bir antlaşmanın” yapılması olarak tanımlandı.
Konferansa Ankara hükümeti ile birlikte İstanbul’daki saltanat yönetiminin de temsilcileri davet edilmişti. Bunun üzerine, TBMM, 1 Kasım 1922’deki oturumunda saltanatı kaldırma kararı aldı. Ankara hükümeti Lozan’a İsmet İnönü önderliğindeki heyetle katıldı.
İlk tur görüşmeler, Musul’un statüsü ve kapitülasyonların durumu gibi bazı konularda yaşanan tıkanıklığın aşılamaması nedeniyle başarısızlıkla sonuçlandı.
Şubat 1923’te ise ikinci tur görüşmeler başladı. Bu kez görüşmelerde sonuç sağlandı ve 24 Temmuz 1923 tarihinde antlaşma imzalandı.
Antlaşmaya TBMM hükümetinin yanı sıra İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya ve ilerleyen yıllarda kurulacak olan Yugoslavya’nın temelini oluşturan Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı imza attı.
Tüm tarafların kendi iç onay süreçlerini tamamladığını bildirmesiyle birlikte antlaşma 6 Ağustos 1924’te yürürlüğe girdi.
Lozan’ın 2023 yılında geçersiz olacağı yönünde birtakım iddialar geçmişte zaman zaman ortaya atılsa da Lozan, süresi olmayan, kalıcı uluslararası anlaşmalar arasında yer alıyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu antlaşması
Lozan, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından İstanbul’daki Osmanlı yönetiminden bağımsız olarak Ankara’da kurulan hükümetin uluslararası meşruiyet kazandığı anlaşma olarak görülüyor.
Bunun da ötesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu anlaşması olarak kabul ediliyor.
Lozan Antlaşması ile Türkiye’nin bugünkü sınırları büyük oranda çizilmiş oldu. Osmanlı İmparatorluğu zamanında Batılı devletlere verilen ekonomik imtiyazlar, yani kapitülasyonlar da tamamen kaldırıldı.
Lozan Antlaşması, azınlık haklarıyla ilgili de düzenlemeler getirdi. Buna göre, Türkiye’de yaşayan gayrimüslimler azınlık olarak tanımlandı. Ayrıca, Batı Trakya’daki Türk toplumuna da “azınlık” statüsü verildi.
Lozan’ın bir diğer önemli sonucu da Ege Denizi ve buradaki adaların aidiyeti ile ilgili yapılan düzenlemeler oldu.
Türkiye, aralarında Midilli, Sakız ve Sisam’ın da olduğu bazı adaları Yunanistan’a veren 1913 tarihli antlaşmaları kabul etti ve 12 ada üzerindeki haklarından da feragat etti. Bununla birlikte Bozcaada ve Gökçeada’nın kontrolü Türkiye’ye bırakıldı.
Bu antlaşma, Türkiye için olduğu kadar Yunanistan için de önem taşıyor.
Lozan, Yunanistan Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde yer alan “Yunanistan ile ilgili başlıca uluslararası antlaşmalar” listesinde bulunan 11 anlaşma arasında yer alıyor. Yunanistan için Lozan, sınırlar konusundaki mevcut statükonun korunmasının anahtarı konumunda.
Erdoğan, ‘1923’te Lozan’ı bize razı ettiler’ demişti
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Lozan Antlaşması’nın bazı şartlarıyla ilgili rahatsızlığını geçtiğimiz yıllarda gündeme getirmişti.
Erdoğan, Eylül 2016’da yaptığı konuşmada, “1923’te Lozan’ı bize razı ettiler. Birileri de bize Lozan’ı zafer diye yutturmaya çalıştılar. Her şey ortada. Bağırsan sesinin duyulacağı adaları biz Lozan’da verdik” dedi.
Erdoğan, 2017’de Yunanistan’a gitmeden önce yaptığı açıklamada da, “Zaman zaman bakıyorsunuz bir adadan dolayı hemen ortalığı karıştırıyorlar. Bunların aşılması lazım diye düşünüyorum. Güncelleme derken, A’dan Z’ye bir değerlendirmeye tabi tutulabilir. Yunanistan’ın da rahatsız olduğu bazı madde başlıkları olabilir. Bunlar oturulup konuşulur. Bir Kardak Krizi var, hala çözülemiyor” diye konuşmuştu.
Atina’da ise Erdoğan, “Peki, Lozan sadece Ege’yi mi kapsıyor? Ege’nin dışında Lozan’la ilgili hiçbir şey yok mu? Batı Trakya’daki azınlıkların hukuku yok mu? Şimdi buradaki azınlıkların hukukunu bu anlaşmayla biz nasıl teminat altına alacağız?” demişti.
Erdoğan’ın bu değerlendirmelerinde bahsettiği konular arasında Lozan’ın Batı Trakya’daki Türk azınlık ile Ege Denizi’ndeki adalarla ilgili düzenlemeleri ve adalarla bağlantılı olarak Ege Denizi’nde ortaya çıkan sorunlar yer alıyor.
Ege Denizi’nde yaşanan sorunlar neler?
Ege Denizi ile ilgili sorunların başında karasuları ve kıta sahanlığı geliyor.
Türkiye, Ege Denizi’nde karasularının genişliğinin 6 mil olduğunu söylüyor. Yunanistan ise uluslararası deniz hukuku kapsamında bunu 12 mile kadar çıkarma hakkı bulunduğunu savunuyor.
Türkiye, Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkarmasının “Ege Denizi’ndeki çıkar dengelerini Türkiye’nin aleyhine orantısız bir şekilde değiştireceğini” söylüyor. Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde yer alan notta bu konu şöyle anlatılıyor:
“Şu anda, sahip olduğu birçok ada sebebiyle, Yunanistan’ın karasuları Ege Denizi’nin yüzde 40’ını oluşturmaktadır. Karasularının 12 deniz miline çıkarılması durumunda bu oran yüzde 70’e yükselmektedir. Bu durumda açık deniz büyüklüğü yüzde 51’den yüzde 19’a düşerken, Türkiye’nin karasuları da Ege Denizi’nin yüzde 10’undan daha az kalmaktadır.”
Ege Denizi’nde kıta sahanlığının sınırları ise belirlenmiş değil.
Türkiye ayrıca Yunanistan’ı Ege Denizi’nin doğusundaki adaların “silahsızlandırılmış statüsüne” aykırı davranarak Lozan Antlaşması ve diğer ilgili uluslararası hukuk düzenlemelerini ihlal etmekle suçluyor.
Türkiye’nin Batı Trakya ile ilgili talebi ne?
Batı Trakya olarak adlandırılan bölge, Gümülcine, İskeçe ve Dedeağaç şehirlerini kapsıyor. Burada yaklaşık 150 bin civarında Müslüman Türk azınlık yaşıyor.
Türkiye açısından buradaki sıkıntının temelinde başmüftülüğün durumu yatıyor.
Türkiye, Lozan da dahil bu konuyu içeren uluslararası antlaşmalara göre başmüftünün yetki alanı içindeki Müslümanların oylarıyla seçilmesi gerektiğini savunuyor.
Ancak, Yunanistan 1985 yılına kadar seçim sistemini uygulamış olsa da bu tarihten sonra başmüftüyü atamaya başladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 2017’deki Yunanistan ziyaretinde bu duruma tepki göstermişti:
“Orada başmüftünün seçimle değil, atamayla geldiğini görüyoruz. Lozan ne diyor? Lozan, ‘seçim’ diyor. Daha da ileri gideceğim… Mesela patrik yurt dışına çıkmak istese Lozan’a göre Eyüp Kaymakamlığı’nın müsaadesiyle çıkabilirdi ama biz bunu bile bir kenara koyduk, ‘Patriklik makamı farklıdır’ dedik, önünü açtık fakat Batı Trakya’da şu anda atanmış bir başmüftü var ama biz atanmışla yapmıyoruz bu işi, seçilmişle yapıyoruz. Lütfen artık önünü açalım bu işin. Ben 15 yıldır bütün buradaki arkadaşlarımıza, başbakanlara, cumhurbaşkanlarına hep bunu söyledim ama bugüne kadar hiçbir netice alamadık. İşte bu da Lozan.”
Yunanistan’ın bu konulardaki resmi görüşü nedir?
Yunanistan, Türkiye’nin Lozan Antlaşması’yla ilgili güncelleme taleplerine tepki gösteriyor.
Yunan hükümeti, sınırlardaki mevcut durumun teminatı olarak gördüğü bu antlaşmayı “müzakere edilemez” olarak görüyor.
Lozan ile ilgili tartışmalar son dönemde artmış olmasına karşın Yunanistan, Türkiye’yi 50 yıla yakın bir zamandır sınırları değiştirmek istemekle suçluyor.
Yunanistan, Türkiye’nin 1970’li yıllardan bu yana sınırlarla ilgili mevcut statükoyu değiştirmeyi hedefleyen adımlar attığını söylüyor.
Yunanistan Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde, “1970’li yılların başında Türkiye, Yunanistan egemenliği, egemenlik hakları ve yetki alanlarına yönelik tartışma yaratan ve hak iddiasında bulunan sistematik bir politika başlatmıştır” deniliyor.
Yunanistan, Türkiye’nin bu politikasının “içlerinde en önemlisi Lozan Antlaşması olmak üzere uluslararası antlaşmalar tarafından sağlanan topraklarla ilgili statükoyu değiştirmeyi” amaçladığını öne sürüyor.
Yunanistan ayrıca, Ege Denizi ile ilgili kendisi açısından çözümsüz kalan tek konunun kıta sahanlığı meselesi olduğunu ve bunun da başta deniz hukuku olmak üzere uluslararası düzenlemelere uygun bir şekilde çözülmesi gerektiğini söylüyor.
Azınlıklarla ilgili olarak ise Yunan Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde Türkiye ile ilişkilere dair bilgi notunda, “Türkiye’deki Rum azınlık ve Ekümenik Patrikhane ile ilgili son zamanlarda doğru yönde atılmış olan adımlara rağmen, hala Ankara çağdışı kalan karşılıklılık mantığına göre davranmaktadır. Türkiye, özellikle insan hakları ve dini özgürlükler (Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden açılması gibi) konusundaki yükümlülüklerini yanlış bir yaklaşımla Batı Trakya’daki Yunan vatandaşı Müslümanlara yönelik politikasıyla ilişkilendirmeye devam etmektedir” deniliyor.